Giriş: Ekonomistin Bakışı
Ekonomik analiz açısından bakıldığında, “Hangi peygamber Kürtçe konuşuyordu?” gibi bir konu, kaynakların sınırlılığı ve doğru dil‑tarih verilerinin eksikliği nedeniyle belirsizliğe açıktır. Bu belirsizlik, güvenilirlik ve seçimlerin sonuçları açısından bir ekonomistin “bilgi maliyeti” ve “belirsizlik primini” göz önüne almasını gerektirir. Yani, elimizdeki veriler tam olmadığı için hangi iddiaların ekonomik anlamda “yatırım” gibi değerlendirilebileceğini düşünmek gerekir: kaynaklara dayanıp dayanmadıkları, farklı senaryolara nasıl etki edebileceği ve bu tür inanç ya da geleneklerin toplumsal refaha ve bireysel kararlara nasıl yansıdığı. Ekonomik perspektiften, bu soru sadece “hangi dilde konuştu” sorusundan öte bir sembol haline gelir: toplumsal kimlik, dilsel sermaye ve kültürel mevcutlar açısından bir “kaynak–çıktı” ilişkisidir.
Konunun Tarihsel ve Kaynak Boyutu
Öncelikle, kaynaklara bakıldığında ne görüyoruz? Bazı çalışmalar, peygamberlerin konuştuğu dillerin İslami kaynaklarda çok açık şekilde listelendiğini, ancak Kürtçe diline özel bir atıf bulunmadığını gösteriyor. Örneğin, bir çalışmada “Peygamberlerin konuştuğu diller: İslamî kaynaklar açısından” başlığıyla, bazı peygamberlerin Süryanice, Aramice, Mısır dili, İbranice ve Arapça konuştuğu belirtilmiş; ancak Kürtçe özel olarak yer almamıştır. ([Academia][1])
Ayrıca, Kürt dilinin ve Kürt halkının inanç tarihi içerisinde yer alışı ile ilgili kaynaklarda, bir peygamberin Kürtçe konuştuğu yönünde kesin bir mutabakat yok. Örneğin, bazı Kürt kaynaklarında bu iddia yer alsa da tarihsel eleştiride bu seçenek “kaynağı belirsiz”, “destan niteliğinde” ya da “bölgesel folklorik” olarak değerlendirilmektedir. Bu anlamda bilgi maliyeti yüksektir: kesin delil bulunmamaktadır.
Bu durumda, ekonomik olarak söyleyebiliriz ki: bilginin eksikliği risk oluşturur. Bir inanç ya da dil iddiası toplumsal kimlik açısından değer yaratabilir ama aynı zamanda belirsizlik yaratır; dolayısıyla bireysel kararlar (örneğin bu iddiaya dayalı toplumsal yatırım, kültürel harcama) ve toplumsal refah (kimlik duygusu, sosyal sermaye) açısından hem fırsat hem maliyet doğurabilir.
Piyasa Dinamikleri ve Kültürel Sermaye Perspektifi
Dil ve inanç bağlamında piyasa dinamiklerini düşündüğümüzde, üç ana aktör ortaya çıkar: bireyler (inanç ve kimlik tercihleriyle), topluluk ya da toplum (kültürel sermaye biçiminde) ve devlet ya da kurumlar (kayıt‑belge, eğitim, kültürel politikalar).
Bireysel Kararlar:
Bir birey, “Peygamber X Kürtçe konuşuyordu” iddiasına inanırsa bu, dilsel kimliğini güçlendirmek için bir sinyaldir. Bu birey eğitimde Kürtçe’ye daha fazla yönelim gösterebilir, Kürtçe medya veya dini yorumlarını tercih edebilir. Bu kararlar dilsel sermaye açısından bir yatırım olarak değerlendirilebilir. Ancak, eğer kaynak net değilse, bu yatırımın geri dönüşü belirsizdir. Bu belirsizlik, fırsat maliyeti yaratır: birey, alternatif yatırım — örneğin Arapça ya da diğer yaygın diller — yerine bu kimlik‑yatırımını tercih etmiş olabilir.
Toplumsal Refah:
Toplum düzeyinde, bu tür bir iddianın benimsenmesi, Kürt dilinin prestijini artırabilir, kültürel devamlılığı destekleyebilir ve dilsel çeşitlilik üzerinden sosyal sermayeyi yükseltebilir. Bu, uzun vadede toplumsal refah açısından olumlu olabilir: dilsel çeşitlilik, eğitimde motivasyon, kültürel üretimde artış gibi. Ancak tersine, eğer iddia yanlış ya da tartışmalı ise, toplumsal kaynaklar (eğitim, medya, kurumlar) yanlış yönlendirilmiş olabilir, bu da verimsizliğe ve kaynak israfına yol açabilir. Bu bağlamda seçimlerin sonuçları – yani kültürel sermayeye yapılan yatırımın doğruluğu – önemlidir.
Piyasa Dinamiği:
Kültürel ve dilsel kimliklerin “piyasası” da düşünülebilir. İddia hangi aktörler arasında dolaşıyor? Medya, eğitim kurumları, dini kuruluşlar… Eğer bu iddia geniş kabul görürse, Kürtçe üzerine kültürel ve eğitimsel ürünlerin talebi artabilir (örneğin Kürtçe yorum‑kitap, Kürtçe eğitim materyali). Burada arz‑talep ilişkisi gündeme gelir: talep arttıkça üretim artar, dilsel sermaye değeri yükselir. Ancak belirsizlik yüksek olduğunda, arz üreticileri–örneğin yayıncılar–risk altındadır.
Dolayısıyla ekonomik perspektiften bakıldığında bu tür “dil‑iddaa”sı bir yatırım kararı gibidir: kaynakları (zaman, eğitim, kültürel üretim) bu iddiaya ayırmak mı yoksa daha güvenli alternatiflere mi koymak? Toplumsal düzeyde de bu, dilsel sermayenin biriktirilmesi mi yoksa israf mı olacağıyla ilgilidir.
Bireysel ve Toplumsal Seçimlerin Sonuçları
Bireysel düzeyde yapılan seçimler – örneğin Kürtçe diline daha fazla yönelmek – uzun vadede bireyin dilsel sermayesini artırabilir ve bu da ekonomik fayda yaratabilir: iki dil bilmek iş fırsatlarını artırabilir, kültürel ürün üretiminde avantaj olabilir. Ancak bu seçim risklidir çünkü “hangi peygamberin Kürtçe konuştuğu” kesin değilse, birey bu bilgi bağlamında yapılan dil yatırımlarının “prestij” ve “kimlik getirisi” açısından beklediği dönüşü görmeyebilir. Dolayısıyla bir belirsizlik primi ödüyor.
Toplumsal düzeyde, bu tür bir inanç – eğer kabul görürse – dilsel sermaye, toplumsal güven ve kültürel tutarlılık açısından olumlu etkiler yapabilir: Kürtçenin okullarda, medyada daha fazla yer alması, kültürel üretimin artması, toplumsal kimlik hissinin güçlenmesi gibi. Bu da refah artışına katkı sağlar. Fakat yanlış ya da zayıf kaynaklara dayalı bir inanç sistemi, kaynakların etkisiz biçimde yönlendirilmesine neden olabilir: dil eğitimi için harcanan kaynaklar, beklenen getiriyi üretmeyebilir. Böylece toplumsal refah üzerinde negatif etki yaratabilir.
Ekonomik olarak bakılırsa: seçimlerin sonucu — doğru bilgiye dayalı mı, yoksa belirsizlik altında mı — toplumsal refahı ya hızlandırır ya geciktirir. Bilgi eksikliği, yatırım verimsizliğini ve potansiyel olarak kaynak kaybını beraberinde getirir.
Geleceğe Dönük Ekonomik Senaryolar
1. Pozitif Senaryo: İddia geniş kabul görür, dilsel sermaye artar. Toplum Kürtçeye daha fazla yatırım yapar (eğitim, medya, teknoloji), bu da yeni iş fırsatları yaratır. Kültürel üretim artar, dilsel çeşitlilik ekonomik avantaj haline gelir. Bu durumda, “Hangi peygamber Kürtçe konuşuyordu?” sorusu bir katalizör olarak işlev görmüş olur.
2. Negatif Senaryo: İddia sürekli tartışmalı kalır, kaynaklar bu belirsizlik nedeniyle etkin kullanılmaz. Kültürel yatırım düşük geri dönüş alır. Dilsel sermaye artışı sınırlı kalır, toplumsal refah beklenen hızda büyümez. Yatırımcılar ve bireyler alternatif dili/pratikleri tercih eder.
3. Orta Senaryo: Belirsizlik korunur ancak toplum pragmatik adımlar atar: Kürtçeyi değerli bir dilsel sermaye olarak görür ancak kaynakları çeşitlendirir (örneğin çok dillilik, dijital içerik, ekonomik entegrasyon). Bu durumda risk azalarak zamanla sermaye birikimi oluşur.
Ekonomist gözüyle bu tür kimlik‑dil odaklı iddialar, klasik ekonomik aktörlerin kararlarını etkiler: bireylerin eğitim tercihleri, devletin dil politikaları, kültür endüstrisinin yatırım kararları. Bilgi eksikliği ve belirsizlik, risk primi oluşturur. Dolayısıyla bu tür sorular sadece tarihsel ya da teolojik merak değildir; aynı zamanda toplumsal yatırım, dil politikası, eğitim stratejisi ve ekonomik refah açısından önemli bir etkiye sahiptir.
Sonuç olarak: Belki kaynaklar henüz kesin bir peygamberin Kürtçe konuştuğunu doğrulamıyor. Ancak bu sorunun ekonomik bakışı bize şunu öğretiyor: dil, kimlik ve inançla ilgili kararlar ekonomik yatırım kararlarıdır. Ve seçimleriniz – bireysel ya da toplumsal – bilgiye dayalıysa refah artışını hızlandırabilir, değilse potansiyel kaynak kaybına yol açabilir. Bu nedenle gelecekte dilsel çeşitliliğe verilen yatırımın, bilgi riskiyle birlikte yönetilmesi kritik olacak.
[1]: “(PDF) Languages Spoken by the Prophets: According to Islamic Sources …”